Aradığın herşeyi bulabileceğin en iyi blog sitesi !
En Son Gönderilenler
print this page

Sepsis nedir?


Sepsis bir mikrobun kanda, vücut sıvılarında yada dokularda artarak çoğalması sonucunda vücutta oluşan hastalık ve hasar halidir. Sepsis bakteri, virus ve mantar bu gibi farklı mikrop türleri ile gelişebilir. Mikrop kan yada komşuluk yoluyla aniden fazla organa yayılarak organların normal fonksiyonlarını bozar, hastalık zamanında ve uygun şekilde tedavi edilmezse şok ve ölümle sonuçlanır



Etkenleri ve bulaşma yolları nedir?
Sepsise sebep olabilen mikroplar hasta bir kişinin öksürük yada aksırık ile havaya yaydığı mikrop içeren damlacıkların sağlıklı kişinin solunum yolundan girmesiyle, temiz olmayan yiyeceklerin yenilmesi yahut pis suların içilmesiyle, pis eller yahut kan yoluyla bulaşabilir. Mikroplar bütünlüğü bozulmuş deriden de vücuda girebilir. Bazı teşhis ve tedavi işlemleri (damara kateter takılması, solunum cihazı kullanmak, damardan beslenme bunun gibi) de sepsise zemin hazırlayabilir.

Hastalığın belirtileri nelerdir?
Sepsisin belirtileri hastanın yaşına ve etkilenen organlara göre değişebilir. yürek, akciğerler, böbrekler, karaciğer, beyin fonksiyonlarının bozulması ile ilişkili belirtiler, elektrolit ve hormon dengelerinde bozulma, kanamalar görülebilir. Hastanın kan basıncı düşer, şok ve koma tablosu gelişir.

Sepsis tanısı nasıl konulur?
Sepsis acil teşhis ve tedavi gerektirir. Kan, beyin-­-omurilik sıvısı, idrar bu gibi vücut sıvılarında mikrobun üretilmesi kati sepsis tanısı koydurabilir. ancak çoğu kez mikrop kanda ve başka gövde sıvılarında üretilemez. Bu durumlarda mikrobun vücutta çoğaldığını dolaylı şekilde belli eden kan testleri ve vücuttaki enfeksiyonun şiddetini işaret eden kan tetkikleri kısmen yararlı olur. lakin enfeksiyon ve sepsisin varlığını destekleyen bu tetkikler mikrobun cinsini gösteremez. Röntgen filmleri, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi benzeri tetkikler ile de iltihap odağı saptanmaya çalışılır.

Hastalık nasıl sonuçlanabilir?
Sepsis etkenine ve hastanın bağışıklık sisteminin normal olup olmamasına bağlı olarak hastalık çok fazla önemli seyredebilir. Normal görevini yapamayan organ sayısı ikiden beşe çıktığında ölüm olasılığı P’den 0’e çıkmaktadır.

Bu organların başında, yürek, akciğerler, böbrek yahut karaciğer gelir. Oluşan bu sistemik yanıt ve ya enfeksiyona verilen “çok fazla-­-reaksiyon” sonucunda oluşan organ hasarına ağır sepsis adı verilmekte. Bu durum hayati yönden çok aşırı tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Sepsis müsait şartlarda çok fazla hızlı bir biçimde, kimi birkaç saat içinde ağır sepsise dönüşebilir. Ağır sepsis gelişen hastaların nerdeyse yarısı, enfeksiyon sonrası meydana gelen sistemik bozukluklar nedeni ile hayatlarını kaybedebilmektedir.

önlem:
Sepsis dünyada en ölümcül problemlerin arasındadır. Bu açıdan çağdaş ülkeler ve arka kalmış ülke oranları benzerdir.

sık görülen bir hastalık olmasına rağmen halk içinde bilinmez ve önemsenmez, dolayısıyla erken teşhis şansı kaçırılabilir. ölüm oranı 0-­-60 arasındadır. Erken tanı, kısa sürede antibiyotik başlanması, genelde sık bakım ünitelerinde olmak üzere yaşamsal organların ve fonksiyonların kontrolü, desteklenmesi ile bu nispet düşürülebilmektedir.

Bu nedenlerle dünya çapında sepsisle mücadele başlatılmış.
0 yorum

TÜBERKÜLOZ (VEREM) HASTALIĞI

DüNYADA TüBERKüLOZUN DURUMU NEDiR?

bütün kıtalarda, tüm ülkelerde tüberküloz bulunur. zamanımızda hala tek mikrobun yaptığı azami öldüren bulaşıcı hastalıktır. Yılda 9,2 milyon insan bu hastalığa yakalanırken 1,altı milyonu ölmektedir. Dünyadaki bütün sorunların yüzde 2,5\`unu ve önlenebilir ölümlerin yüzde 26\`sını oluşturuyor. Dünya sıhhat örgütü, verem rahatsızlığı için \"Acil durum\" ilan etmiştir. Dünyada verem hastalarının sayısı yıllar arasında artış göstermektedir.

Dünyada tüberküloz maksimum cenup-doğu Asya ve Sahra Güneyi Afrika\`da bulunur. Hindistan, çin ve Endonezya\`da Dünya\`daki hastaların yarısı bulunur. yekün 22 ülkede, dünyadaki tüberküloz hastalarının yüzde 80\`i bulunmakta.

Tüberkülozun kontrolü için çabalarını zayıflatan ülkelerde hastalık artış göstermektedir. AıDS hastalığı da veremi artırmıştır. Eski Sovyetler Birliği ülkelerindeki artış bu iki nedenle olmakta. Sanayileşmiş ülkelerde 1980\`li zamanlarda hastalığın artışı bu iki nedene ve göçlere bağlıdır. Sahra Güneyi Afrika\`da verem hastalığının nüfusa oranı, dünyada en yüksek orandır, bunun esas nedeni HıV/AıDS\`tir.

ülkemiz\`DE TüBERKüLOZUN DURUMU NEDiR?

memleketimiz\`de tüberküloz rahatsızlığı, 20. yüzyılın ilk yarısında çok fazla büyük bir salgın yapmıştı. Bir numaralı ölüm nedeni idi. 1940\`lı yıllarda her yıl bin insandan 2-3\`ü verem nedeni ile ölüyordu. özellikle yirminci yüzyılın üçüncü çeyreğinde yürütülen sık verem savaşı çabaları sonucunda durum değişmiştir. Tüberküloz artık mühim bir ölüm nedeni değildir.

memleketimiz\`de 12-15 milyon bir nüfusun enfekte bulunduğu, yani vücutlarında henüz hastalık oluşturmamış verem mikrobunun bulunduğu hesaplanmaktadır. Bu şahısların yaklaşık yüzde onu yaşamlarının bir döneminde verem hastası olacaklardır.

Verem savaşı dispanserlerinde kayıtlı hasta sayısı 2000 yılında 18.038 iken 2005 yılında 20.535\`dir. Kayıtlı hastalar dışında, resmi ve hususi hekim ve hastanelerde de tedavi edilen bazı hastaların olduğunu biliyoruz. ülkemiz\`de yılda yaklaşık 25 bin tüberküloz hastasının ortaya çıktığını tahmin edebiliriz. Bu hasta sayılarının nüfusa oranı, sanayileşmiş ülkelerde yüzbinde 20 ve altında, Asya ülkelerinde yüzbinde 100\`den, Afrika\`da sahra güneyi ülkelerde ise 300\`den fazladır. ülkemizde ise kayıtlı hastalar yüzbinde 27\`dir.

TüBERKüLOZ NASıL BULAşıR ?

Tüberküloz mikrobunun kaynağı, tedavi görmemiş, aktif akciğer ve gırtlak (larinks) veremi olan hastalardır. nefes vermekle, özellikle de öksürmek, hapşırmak, konuşmak ile mikroplar etraf havaya saçılır. sağlıklı insanlar bu mikropları nefesleriyle alırlar.

Sokakta, dolmuşta, lokantada öksüren birisinden verem mikrobu alma olasılığı çok aşırı düşüktür. Bulaşma için çoğunlukla verem hastası bir şahıs ile belirli zaman birlikte yaşamak gereklidir. azami hastanın aile bireylerine ve yakın çalışma arkadaşlarına bulaşma olur. Tedavi başlandıktan sonra bulaşma hızla sona erer. çatal, kaşık, tabak, bardak, giysi gibi nesnelerle, kan ile, cinsel münasebet ile bulaşma olmamaktadır.

\"TüBERKüLOZ ENFEKSiYONU\" NEDiR?

Tüberküloz mikrobu vücuda girdikten sonra aylarca-yıllarca hastalık yapmadan kalabilir. Bu devirde vücudun oluşturduğu savunma, mikropları hapseder, sessiz şekilde miktar. Buna tüberküloz enfeksiyonu ya da insanın enfekte olması deriz.
şahıs, kendisinin enfekte olduğunu genellikle bilmez. Tüberkülin (PPD) ile ten testi yapılırsa pozitif olur; bu yolla enfekte olduğu anlaşılır. Bu dönemde mikroplar bir anlamda hapsedilmişlerdir.



TüBERKüLOZ rahatsızlığı NEDiR ?

Vücuttaki tüberküloz mikropları aktif bir duruma gelirse hastalık yaparlar. Hastalık ciddidir. Tedavi edilmediği sürece, tuttuğu organda yahut organlarda hasar yapar, bu hasar giderek artar ve öldürücü olabilmektedir.

Tüberküloz rahatsızlığı, en iyi akciğerleri miktar. Hastalığın tuttuğu diğer organlar, akciğer zarları, lenf bezleri, kemikler, böbrekler, beyin zarlarıdır. vücudun hemen tüm organlarında hastalık yapabilir. Hastalanan organlarda ağır bir apse olur, erimeler görülebilir. Organların çalışması bozulur.

Mikropların vücuda girdikten sonra hastalık yapma süresi farklılıklar gösterir. vücut direnci düşükse, hızla hastalık gelişebilir. ve ya yıllar sonra hastalık gelişebilir. Mikrop alıp enfekte olanlardan yüzde onu yaşamlarının herhangi bir döneminde hastalanırlar.

Hastalığın ilerleme katetmesine yol açan vücut direncini kırıcı hastalıklar ve etkenler vardır. AıDS rahatsızlığı bu bakımdan vücut direncini maksimum kıran hastalıktır. Bu nedenle, AıDS ve tüberküloz birbirlerine en büyük desteği sağlayan iki beladır. Hastalığın büyümesine yol açan diğer direnç kırıcılar, şeker hastalığı, böbrek hastalığı, bazı kanserler, ilaç ve alkol bağımlılığı, sigara, madenci rahatsızlığı ve başka bazı ciddi hastalıklardır. Bebeklerde ve yaşlılarda da vücut direnci düştüğünden hastalanma fazla olur



TüBERKüLOZ teşhisi NASıL KONULUR ?

Tüberküloz teşhisi, balgamda verem mikrobunun gösterilmesi ile konulur.
Hastanın yakınmaları ve akciğer film bulguları ile hastalıktan şüphelenilir.
Hastalarda şu yakınmalar olabilmektedir:

    iki haftadan uzun süren öksürük,
    ateş, gece terlemesi,
    göğüs ağrıları,
    iştahsızlık,
    zayıflama (kilo kaybı), çocuklarda kilo alamama da olabilir;
    Halsizlik,
    kan tükürme.

Yakınmalar çoğunlukla hafif başlar ve yavaş ilerler. Bu nedenle, çok sayıda hasta doktora başvurmakta gecikir. birileri da yakınmalarını sigara yada başka bir nedene bağlar. Doktora başvuru gecikince, hastalık akciğerleri yada tutulan başka organları tahrip eder. Yanlış tanı ve yanlış tedaviler de hastalığın büyüme göstermesine sebep olur; tıpkı zamanda çevresine mikrop saçmayı sürdürmesine yol açar. özellikle öksürük ve diğer yakınmaları olan hastaların gecikmeden verem savaşı dispanseri yahut göğüs hastalıkları uzmanına başvurmaları gerekir.

Hastanın yakınmaları ve akciğer film bulguları hastalıktan şüphelenmeyi sağlar. şüphelenilen hastalarda kati tüberküloz teşhisi mikroskopta basilin gösterilmesi ve besiyerinde basilin üretilmesi ile konur. Hastadan alınan balgam yada nadiren başka örnekler bu amaçla laborutavarda incelenir ve tanı kesinleştirilir. Verem savaşı dispanserlerinde teşhis işlemleri, tedavi, ilaçlar ve takip ücretsizdir.

TüBERKüLOZ HASTASıNıN AiLESiNE NE öNERiLMELiDiR?

Tüberküloz hastasının ailesine verem mikrobunu bulaştırma olasılığı çok fazla yüksektir. sebebiyse, tıpkı havayı en uzun zaman paylaştığı bireyler aile bireyleridir. Bu nedenle, tüberküloz teşhisi kesinleşince, bütün aile kişileri ve hasta ile tıpkı havayı paylaşan ofis yahut başka ortamdaki insanlar verem savaşı dispanserinde muayene için çağrılırlar. Buna temaslı muayenesi denilir.

Temaslı muayenesi, eğer hastanın yakınlarında da hastalık varsa erkenden teşhis koymayı sağlar. yurdumuzda hastaların yüzde 8-9\`una temaslı muayenesi ile teşhis konulmaktadır.

Hasta olmayan ve risk taşıyanlara da koruyucu tedavi verilmekte. Koruyucu tedavi şayet düzenli kullanılırsa, mikrobu almış şahısların hastalanmasını yüzde 90\`a varan oranda önler.

Hastanın ailesinin bir tüm biçiminde bu konu ile ilgili seferber olması, tedavinin düzenli ve yeterli zaman sürdürülmesinde mühim bir şeydir.

kelime sayısı: 875
0 yorum

Kanser Nedir ?

sözcük manası olarak kanser, bir organ yada dokudaki hücrelerin düzensiz olarak bölünüp  çoğalmasıyla beliren fena urlara diyoruz. genel açıdan ise kanser vücudumuzun türlü bölgelerindeki hücrelerin kontrolsüz artması ile oluşan 100\`den fazla hastalık grubudur. çok fazla türlü kanser tipleri olmasına rağmen, hepsi anormal hücrelerin kontrol dışı artarak çoğalması ile başlar. Tedavi edilmez ise ciddi rahatsızlıklara, hatta ölüme dahi sebep olabilir.

Kanser (cancer) terimi, Yunan Hippocrates (Mö 460-370) nedeni ile oluşturulmuştur. Hippocrates carcinos ve carcinoma terimlerini ülser oluşturan ve ülser oluşturmayan tümörler için kullanmıştır.

  Normal Bir Hücre Nasıl Kansere Dönüşür?
tüm kanser tipleri bedenin esas hayat ünitesi olan hücrelerimizden gelişirler. Kanseri anlamak için normal hücrelerin nasıl kansere dönüştüğünü bilmek faydalı olacaktır.
  Vücudumuzdaki sıhhatli hücreler bölünebilme yeteneğine sahiptirler. fakat, adale ve sinir hücrelerinde bu özellik yok. ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların onarılması amacıyla bu yeteneklerini  kullanırlar. yaşamımızın ilk yıllarında hücreler daha hızlı bölünürken, erişkin yaşlarda bu sürat yavaşlar. fakat hücrelerin bu yetenekleri sınırlıdır, sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca göze çarpan bir bölünebilme sayısı bulunmaktadır. sağlıklı bir ne kadar bölüneceğini bilir ve gerektiğinde ölmesini de bilir. Buna apoptosis yani hücrenin programlı ölümü deriz. Normalde bedenin sağlıklı ve düzgün çalışması için hücrelerin büyümesi, bölünmesi ve daha çok hücre üretmesine gereksinim vardır. kimi buna rağmen süreç doğru yoldan sapar, yeni hücrelere gerek olmaksızın hücreler bölünmeye devam eder. Bilincini kaybetmiş kanser hücreleri, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. çok hücrelerin kütleleri bir büyüklük ya da tümör oluştururlar.
  Hücrelerin merkezinde çekirdek içinde hücrenin ve organizmanın ırsi bilgisinin saklandığı elektron mikroskopu ile de görüntülenebilen DNA olarak adlandırılan mikroskopik iplikçikler mevcuttur. DNA hücrenin normal fonksiyonlarını görmesi için gereklidir. Kanserli hücreler bu DNA iplikçiğindeki hasardan dolayı oluşur. Hücrenin normal yaşam siklusunda DNA hasarı olsa da hücre ya bunu onarır ve ya ölür. Kanserli hücrelerde hasarlanmış DNA onarılamaz ve kontrolsüz çoğalma başlar. DNA çevresel etkenler (kimyasallar, virüsler, tütün ürünleri veya çok aşırı güneş ışını vs bu gibi) sebebiyle hasar görebilir.
  Kanser hücreleri birikerek tümörleri oluştururlar. Tümörler iyi huylu ve ya fena huylu olabilirler. iyi huylu tümörler kanser değildir. Bunlar sıklıkla alınırlar ve çoğu süre tekrarlamazlar. iyi huylu tümörlerdeki hücreler bedenin başka taraflarına yayılmazlar. En önemlisi iyi huylu tümörler nadiren hayatı tehdit ederler. kötü huylu tümörler kanserdir. kötü huylu tümörlerdeki hücreler anormaldirler ve kontrolsüz ve düzensiz bölünürler. Bu tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler yahut tahrip edebilirler. eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan ya da lenf dolaşımı aracılığıyla bedenin öteki bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde bedenin başka bölgelerine yayılması olayına metastaz ismi verilir.

Kanser Belirtileri Nelerdir ?

Kanserin belirtilerini bilmek hastalığın erken tanısı açısından önemli bir şeydir, ancak bu belirtilerin birine ve ya daha fazlasına sahip olmak kişinin kanser bulunduğu anlamına da gelmez.

Açıklanamayan kilo kaybı:birçok kanserin; bilhassa mide, pankreas, yemek borusu (ösefagus) kanseri ve akciğer kanseri bunun gibi; ilk belirtisi açıklanamayan kilo kaybıdır.

Ateş: Kanserde sık şekilde görülmekte ama ekseriyetle ileri evre kanserler ile birliktedir. Kan kanseri ve lenf bezi tümörlerinde ise başlangıç belirtisi olarak ortaya çıkabilir.

Halsizlik: Kan kanseri yada kansızlığa sebep olabilen mide yada kalın bağırsak kanseri gibi kanserlerde erken ortaya çıkabilir. Halsizlik kanserin seyrini tahmin etme meselesinde ciddi bir bulgudur.

Ağrı: Kemik ya da testis  tümörlerinde ilk belirti olabilmekte lakin çoğunlukla ileri evre kanserlerin bir belirtisidir.

Memede yada vücutta hissedilen kitleler: bilhassa meme, testis, lenf bezi ya da yumuşak doku tümörleri ten altında bir yumru yahut şişlik ile hissedilebilir.

ten değişiklikleri: cilt tümörleri haricinde iç organ tümörlerinde de görülebilir. Bazı kanserlerde sarılık, ciltte koyulaşma ya da ciltte kızarıklık görülebilir.

Kanama: Olağan dışı kanama çok sayıda kanserde erken yada geç devirde ortaya çıkabilir. Balgamda kan görülmesi akciğer, dışkıda kan görülmesi kalın bağırsak, idrarda kan görülmesi idrar torbası (mesane), zamansız vajinal kanama ise rahim ve ya rahim ağzı (serviks) kanserinin belirtisi olabilmektedir.

Dışkılama ve ya idrar yapma alışkanlığında değişiklik: Uzun süreli kabızlık, ishal ve ya dışkı boyutunda değişiklik kalın bağırsak kanserinin ilk belirtisi olabilmekte.idrar yaparken sancı, idrarda kan görülmesi ve ya idrar yapma sıklığının değişmesi prostat veya idrar torbası (mesane) kanserinin ilk belirtileri olabilir.

öksürük ve horlama: inatçı ve geçmeyen öksürük akciğer kanserinin horlama ise gırtlak (larinks) kanserinin ilk belirtileri olabilmektedir.

 Ben ve siğillerdeki değişiklikler: Vücudumuzda yıllardır var olan bir ben yahut siğilde şekil, ebat ve ya renkte yeni ortaya çıkan bir değişiklik durumunda derhal bir doktora müracaat edilmelidir. Zira melanom denilen ten tümörlerinde erken teşhis ile tedavi şansı artmaktadır.

modern tıptaki gelişmelere rağmen, dünyada ve yurdumuzda ölüm nedenleri içinde halen ilk sıralarda yer almasından dolayı kanser ciddi bir sıhhat sorunudur. tanısı ve tedavisi değişik uzmanlık dallarının işbirliğini gerektirmektedir. Kanserde erken teşhis ciddi bir şeydir. memleketimiz\`de bilhassa meme, rahim ağzı (serviks) ve bağırsak kanserinin erken tanısı hakkında milli tarama programları mevcuttur.

Kanserden korunma kanserin tedavisinden daha önemli bir husustur. Korunmada, yukarıda anlatılan başta sigara ve alkol olmak üzere, kanser yapıcı çevresel etkenlerden uzak durmak önemlidir. Bunun dışında düzenli spor yapmak, çok güneşten ışığından sakınmak, bilhassa meyve ve sebze ağırlıklı müsait bir diyet uygulamak ve tabii gıdalarla beslenmek kanser sıklığını azaltabilir.

kelime sayısı: 805
0 yorum

İlgilenmemek bebeğin sağlığını önemli ölçüde etkiler


Sağlıklı bir ruhsal gelişim açısından ilgi ve sevginin ne kadar önemli olduğu, bağlanma teorisiningelişimiyle birlikte iyice anlaşılmıştır. Üstelik sadece ruhsal gelişim için değil, fiziksel gelişim için de sevgi ve ilgi görmenin önemi, yapılan nörolojik çalışmalarla ispat edilmiştir.
İnsan yaşamının ilk yılı son derece önemlidir. Nasıl bir bebek gereken besinleri almadığı ve yeterince bakım görmediği zaman büyüyemezse, yeterli ilgi ve sevgi gösterilmediğinde sadece duyguları değil beyni ve zekası da sağlıklı gelişemez. Zamanında yürüme, konuşma, muhakeme yapabilme, dikkat, empati, duruma göre uygun davranışta bulunabilme, dürtüsel davranışları kontrol altına alabilme gibi pek çok zihinsel ve duygusal becerinin gelişiminin ana etkeni sevgi ve ilgidir.
Aşırı stres hormonlarının salgılanması bebeğin gelişimini olumsuz etkiler
Yeterli ilgiden mahrum büyüyen bebeklerin kendilerini dış dünyaya kapattıklarını, çünkü çaresizliği öğrendiklerini biliyoruz. Ya da onları huzursuz anında yatıştıran kimse olmadığında, kendilerini sakinleştirebilme yeteneklerini geliştiremediklerini biliyoruz. Bu bebekler aşırı tepkisel, çok ağlayan, devamlı kendini tehlike içinde hissederek güven duygusundan mahrum kaldıklarını hissediyorlar. Böyle bir durumda kalan bebek kime güveneceğini bilemez. Daha doğrusu kendini devamlı stres altında hisseder, stres hormonları aşırı salgılandığında bebeğin beyin gelişimi bundan zarar görür. Böylece sadece ruhsal değil, fiziksel olarak da gelişimipotansiyelinin altında kalır.
İlgisizlik güvensizliği beraberinde getirir!
Sağ beyin doğumdan sonra gelişir. Yetersiz ilgiye maruz kalan bebeklerin Sağ beyin fonksiyonları yeterli düzeyde gelişemez. Duygu ve davranışlarını yerine göre uygun şekilde ayarlayamaz, aşırı tepkisel ya da içe dönük olurlar. İnsan ilişkilerinde sorun yaşarlar. Büyüdüklerinde kimselere güvenemezler. Devamlı çevrelerinden iyilik değil kötülük beklentisi içinde olurlar. Eş seçerken ya ondan ona giderler, ya da bir kişiye yapışıp kalırlar. Devamlı terk edilme korkusu içinde yaşarlar. Çünkü kendilerini değerli bulmazlar. Ya da narsistik bir savunma geliştirerek "en değerli benim" gibi bir yanılsamaya düşerler. Kimse onlara zarar vermesin diye onlar başkalarına acımasız davranır, terk edilmemek için terk eder. Okul çocuğu ise "ben bunu anlamadım" diyemez, "öğretmen anlatamıyor" ya da "ben ders çalışmayı sevmiyorum" bahanesiyle aslında başaramadığı derslerden uzak kalmaya çabalar. "Ben kötüyüm" diyemez, "sen kötüsün" der. Aslında bu şekilde sadece kırılgan öz benliğini korumaya çalışır. Bazıları da kendini o kadar yetersiz ve güvensiz hisseder ki devamlı birilerine muhtaç yaşar. Bağımlı kişilik geliştiren bu kişiler depresyona da çok yatkın olurlar. Kolayca kırılır, hayatla mücadele edecek gücü kendilerinde bulamazlar. Karamsardırlar.
Aşırı ilgi ve sevginin de çocuğa zarar verdiğini bilmek çok önemlidir. Aşırı doyum verilmiş, her istediği anında yapılmış, beklemeye, sabretmeye alışmamış çocuklar kendilerini aşırı güçlü hisseder. Gücün tümünü önce aile içinde ele geçirir. Annesini, babasını dinlemez. Disiplin uygulamakta anne ve baba çok zorlanır. Hatta zamanla tükenirler. Sabredip sonra birden parlamaya başlarlar. Daha sonra okulda öğretmeni ve kuralları hiçe sayar. Arkadaşları arasında lider olmak, herkesi yönetmek ister. Bunu gerçekleştiremezse mutsuz olur. Yenilgiye tahammülü yoktur. Kaybettiğini ya da başaramadığını gördüğünde aşırı tepkiler verir. Öfke krizi yaşar.
Buna engel olmak için bebeklere daha 4 - 6 aylıktan itibaren anne ve babalarının her an yanlarında olamayacağını, ihtiyaçlarının giderilmesi için bazen beklemeleri gerektiğini öğretmek gerekir. Bunu yapacak kişi de anne babadan başkası değildir. 1 yaşından sonra bebeğe araştırma, keşfetme imkanı sunarken bir yandan da hayırların gündeme gelmesi gerekir. Özellikle 2 yaşından sonra disiplin çok önemlidir. Disiplin derken cezadan değil, çocuğun doğru ve yanlışı ayırt edebilmesi için ona yol göstermekten söz edilmektedir. Onu anlayarak, isteklerini gerçekleştirememesinin nedenleri kısaca açıklanarak, ilgisini kabul edilir başka alanlara kaydırarak küçük çocuklar disipline edilmelidir. Alternatif sunarak ihtiyacını fark ettiğimizi göstermek, ancak kabul edilebilir sınırları çizmek çok önemlidir. Çocuk, ancak yetişkinin belirlediği sınırlar içinde güvendedir ve ancak bu sınırlar içinde özgür olmalıdır. Sınırsız bir özgürlük önce çocuğun kendine zarar verir. Bunu anne babalar akıllarından çıkarmamalıdır.
0 yorum

Bu sıcak günlerde su içmeyi ve ikram etmeyi keyifli

 
~ Havalı Su Tarifleri ~

Bu sıcak günlerde su içmeyi ve ikram etmeyi keyifli, lezzetli bir hale getirmek için güzel bir öneri. Vücuttan toksinleri atmanın en şahane yolu nedir? Tabi ki su içmektir. Ama sade olarak içmek zorunda değilsiniz. Hem de toksin atarken, bazı ek faydalar da göreceksiniz:

Şimdi içme suyu dolu bir cam sürahiyi alın:

1.LİMONLU; Birkaç dilim limon atın. Limon vücudun temizlenmesi ve alkali olmasına katkıda bulunacaktır.

2.NANELİ; Birkaç dal nane ekleyin. Hem suyun tadı güzel hale gelecek, hem kokusu! Midenize ve sindiriminize de destek verecektir.

3.SALATALIKLI; Dört-beş dilim salatalık ekleyin. Salatalık vücudunuzun nemlenmesi için harikadır ve inflamasyona karşı etkilidir.

4.ZENCEFİLLİ; Bir bilemediniz iki ince dilim ekleyin. Midenize iyi gelecek ve sindiriminize de. Özellikle gastritiniz varsa.

Bu suları bir gece buzdolabında bekleterek kullanırsanız, daha da etkili olacaktır. En azından birkaç saat. Ayrıca ph derecesi 8 üzeri su kullanmanızı tavsiye ediyoruz, mümkün olursa.
0 yorum

Uzmanlar, sigara Tiryakilerine Ramazanda sigaradan kurtulmaları çağrısında bulundu.


Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hilal Özcebe, "Ramazanda oruç nedeni ile gün boyu saatlerce sigara içmeden durabilen kişiler, bu davranışlarını sürdürebilir ve sigaradan tamamen kurtulmuş olur" dedi.
Özcebe, sigaranın zararlarının artık herkes tarafından iyi bilindiğini söyledi.
Sigara içenlerin büyük bölümünün bunu bırakmak istediğini, ancak çeşitli nedenlerle başarısızlığa uğrayanlar olduğunu anlatan Özcebe, "Ramazan ayı sigarayı, bırakmak isteyenler için iyi bir fırsattır. Ramazanda oruç, nedeni ile gün boyu saatlerce sigara içmeden durabilen kişiler,bu davranışlarını sürdürebilir ve sigaradan tamamen kurtulmuş olur" dedi.
Ramazan ayının, insanların nefislerine hakim oldukları bir dönem olduğu için sigarayı bırakmanın daha da kolaylaşacağını ifade eden Özcebe, şunlara dikkati çekti:
"Sigara içilmesi herkes için ve her zaman zararlıdır. Ama sigara içmekRamazan ayında daha büyük tehlike yaratabilir. Gün boyuve susuz kaldıktan sonra akşam olduğunda oruç açılır ve akşam yemeği yenir. Yemekten hemen sonra kan dolaşımı ile mide ve bağırsaklara daha fazla kan gönderilir. Bu yüzden örneğin kalp, beyin, böbrek gibi yaşamsal öneme sahip organlara giden kan miktarı azalabilir. Bu durum özellikle kalp ve beyin damar hastalığı olanlar açısından ciddi risk oluşturabilir."
Prof. Dr. Hilal Özcebe, sigara içenlerin Ramazan ayının yaratacağı bu fırsatı değerlendirmeleri ve sigaradan kurtulmaları gerektiğini kaydetti.
0 yorum

SÜNNETİ BEBEK KEN YAPILMASI DAHA İYİ



Adnan Menderes Üniversitesi Üroloji Bölümü Prof. Dr. İzzet Koçak, günümüzde doğumun hemen ardından sünnetin yaygınlaştığını, uygulamanın tıp camiasında da kabul gördüğünü söyledi.
Prof. Dr. İzzet Koçak, sünnetin dünyada sosyokültürel, dinsel ve tıbbi nedenlerle uygulanan bir cerrahi işlem olduğunu hatırlattı.
Ülkemizde islam geleneği olarak okul çağında törenle birlikte sünnetin yapıldığını kaydeden Koçak, sünnetin kanserden koruyucu ve idrar yolu iltihabına karşı yararlı etkisinin olduğuna dikkati çekti.
 1 YAŞINA KADAR YAPTIRILMALI
Ailelere, çocuk 1 yaşına gelene kadar sünnetin yapılması tavsiyesinde bulunduklarını bildiren Koçak, "Bir yaşına kadar erkek çocuklarda idrar yollarında iltihaplanma ihtimali, kız çocuklarına göre daha yüksek. Çocukların 1 yaşına kadar sünnet ettirilmesi, idrar yolları enfeksiyonu geçirme riskini önemli ölçüde azaltıyor. Sağlıklı koşullarda ve uzman hekimlerce gerçekleştirilecek bu işlemin, sağlıkçılar, çocuklar ve aileleri için yüz güldürücü olacağı gerçektir" dedi.
Bazı çocuklarda sünnet derisinin dar olabildiğini ve idrar yapma zorluğu yaşadıklarını, sünnetin bu ve bunun gibi bir çok sorunu giderdiğini belirten Koçak, bebeklikte yapılan sünnetteki iyileşmenin, ileri yaşlarda yapılan sünnete göre çok daha hızlı olduğunu kaydetti.
BEBEK KORKU DUYMUYOR, ÇABUK İYİLEŞİYOR
Doğumun ardından yapılan sünnetlerde çocuğa hemen bez bağlanabildiğini ifade eden Koçak, "Bebeklik döneminde sünnet olan çocuk hem korkuyu hissetmiyor, hem de daha kısa sürede iyileşiyor. Hatta yaşı ilerledikçe, sünnet çağındaki arkadaşlarını teşvik ederek korkularını yenmelerini sağlıyor" diye konuştu.
Prof. Dr. Koçak, bebeklikteki sünnetin lokal anesteziyle yapılabildiğini, böylelikle genel anestezinin olumsuzluklarından uzak kaldığını bildirdi.
Sünnette hijyen koşulların önemine değinen Prof.Dr. Koçak, ehil olmayan kişilerce gerçekleştirilen hatalı sünnetlerin de kalıcı sıkıntılara yol açabildiğini, psikolojik bozuklukları da beraberinde getirdiğini kaydetti.
0 yorum

AZ UYKU KİLO YAPAR MI ?



Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Öztürk,Türkiyede’de uyku  ile ilgili son 10 yıl içerisinde önemli çalışmalar yapıldığını ve araştırmaların uyku süresi ve şişmanlık arasında bir bağı net bir biçimde ortaya koyduğunu ifade etti.
Gereğinden daha az uyuyan kişilerin şişmanlığa daha fazla meyilli olduğunun testler sonucunda kanıtlandığını aktaran Öztürk, "Bir kişinin günlük uyku ihtiyacı ortalama 7 ila 8 saat arasındadır ancak bu uyku süresi kişiden kişiye değişebilir. Bazı insanlar için 5, 6 saat yeterli ola bilir bazı insanlar içinse 11, 12 saat uyku mutlak gerekli olabilir ama bunlar uç noktalardır. Normalde yüzde 90’lık kısımdaki kişilerde 7 ila 8 saatlik uyku yeterli olmaktadır" diye konuştu.
Kişi sabah kalktığında zinde uyanıyorsa ya da gün içerisinde uykusu gelmiyorsa uyku için belirlediği sürenin yeterli olduğunu ifade eden Öztürk, günlük ihtiyaçtan az uyunmaması gerektiğini kaydetti.
ŞEKER HASTALIĞINA DAVETİYE ÇIKARIYOR
Öztürk, günlük 8 saat uyuyan kişilerin 7 saatin yani ihtiyacının altında uyuduğunda şeker hastası olma riskinin artığına dikkati çekti.
Az uyumanın şişmanlığa eğilimi artırdığını anlatan Öztürk, şöyle devam etti:
"Bu durumu basitçe şöyle aktarabiliriz. Kişi ne kadar az uyursa, yemek yemek için o kadar fazla vakti olur. Burada normal koşullarda gece 23.00-23.30 civarında yatan bir insan akşam yemeğinden sonra uykuya geçe bilecekken, gece yarısı 1:00, 1:30’a kadar oturup, yemek yiyorsa ekstra koloriler alma riskiyle karşı karşıyadır. Düzensiz ve az uyku vücudumuzdan salgılanan birtakım hormanların düzenini bozuyor. Bu da şişmanlığa ve yağlanmaya karşı bir eğilim oluşturuyor. İhtiyaç duyulandan az uyku da zarar, ihtiyaç duyulandan fazla uyku da zarardır. O nedenle ideal olanı kişinin kendi uyku ihtiyacını belirleyerek ona göre uyuması dır. Bu da büyük olasılıkla 7-7,5 saat civarındadır. Diyet ve egzersizler yeteri kadar uykuyla birleştirilirse ideal kilonun yakalanması çok daha mümkün olacaktır."
0 yorum

Kulak rahatsızlığı emeklilik nedeni mi?


Kulak rahatsızlığı emeklilik nedeni mi? 

Kulak rahatsızlığımdan malulen emekli olabilir miyim?


Hasan ÖZ: 01.01.1972 doğumlu. 1992 de ilk sigorta girişim yapıldı. Bu güne kadar 2400 günüm dolmuş. Geçirdiğim rahatsızlık sebebiyle küçük yaşta kulağımdan ameliyat olmuşum. Ameliyatlı kulağım tamamen duymaz durumda, diğer kulağımda da duyma problemi başlamış durumda. Ayrıca kulağımdan dolayı askerlikten de muaf tutuldum. Bu durumda malulen emekli olma şansım var mı yok mu?


C: Okuyucumuzun özrünün başlangıcı, çocukluk döneminde. Bu nedenle alacağı özürlülük raporunda 506 sayılı Kanun'un değişik...
0 yorum

idrar kaçırma hastalığı


Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Erim Erdem, 5 yaşına kadar çocuğun ara sıra altını ıslatmasının normal kabul edildiğini ifade ederek, "Eğer çocuk 5 yaşından sonra gece idrar kaçırıyorsa bu tedavisi gereken bir sorundur" dedi.

Prof. Dr. Erim Erdem, çocukların idrar kaçırmahastalığı ile ilgili yapısal bozukluğu olmayan bir çocuğun ortalama 1,5 ile 4 yaş arasında çişini tutmayı ve yardımlı ya da yardımsız tuvalete çiş yapmayı öğrenebileceğini belirterek "5 yaşına kadar çocuğun bu alışkanlığı kazanması beklenmelidir  Bu yaşa kadar kazanılmıyorsa sebebi araştırılmalıdır"

"5 YAŞINA KADAR ÇOCUĞUN İDRAR KAÇIRMASI NORMAL"

5 yaşına kadar çocuğun ara sıra altını ıslatmasının normal kabul edildiğinin altını çizen Erdem, "Eğer çocuk 5 yaşından sonra gece idrar kaçıyorsa bu tedavisi gereken bir sorundur. Her gece binlerce çocuk ışıklarını kapatıp uykuya daldıktan sonra yataklarını ıslatır. Aileler her ne kadar öfkelense ve çaresizlik hissetseler de bu çocukların büyük kısmının ailelerinde benzer öykü vardır. Yani gece yatağını ıslatan bir çocuk her ailede görülebilecek yaygın bir problemdir. Gece idrar kaçırma, hem sık rastlanması hem de çocuk ve anne-baba zorlayıcı olması nedeniyle önemli bir sorundur" şeklin konuştu.

5 yaşındaki çocuklarda alt ıslatma sıklığının yüzde 10 ile 15 arasında değişebileceğini kaydeden Erdem, "Her yıl yüzde 15 kadarı kendiliğinden düzelmektedir. 15 yaşında oran yüzde 1'e düşmektedir. Alt ıslatmanın tek bir nedeninin olduğunu söylemek mümkün değildir. Kimi çocukta idrar torbasının çalışma düzenindeki bozukluklar ön planda iken, bir diğerinde idrar üretiminin düzenlenmesindeki bozukluklar baskın olabilir. Kimi zamanda bu iki durum birliktede gözlenebilir. Bazen çocuğun yaşadığı ruhsal sıkıntılar da tetiği çeken unsur olabilir" ifadelerini kullandı.

"İDRAR KAÇIRDIĞINDA ÇOCUĞA KIZMAYIN VE UTANDIRMAYIN"

Ailelerin çocukları idrar kaçırdığı zaman telaşa kapılmaması gerektiğini de vurgulayan Erdem, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"İdrar kaçırmaya neden olabilecek bir tıbbi sorunu varsa bu sorunun tedavisi ile idrar kaçırmaprobleminin engellenebileceğini, eğer tıbbi bir sorun yoksa idrar kaçırma probleminin kendi kendine düzelebileceğini unutmayın. İdrar kaçırdığında çocuğunuza kızmayın, onu utandırmayın, başka çocukları örnek göstermeyin, cezalandırmayın. Çocuğunuza bu sorunun çok da önemli olmadığını anlatın. Ancak onu etkilediğini düşündüğünüz için bir doktora götürmek istediğinizi, tetkik ve tedavi süresince ona destek olacağınızı anlatın."

Tedavisi planlanan bir çocukta bu problemin gerçek sebebinin doğumsal bir yapı bozukluğu olmadığından emin olmak gerektiğine dikkat çeken Erdem, "Enürezis tedavisinde çeşitli tekniklerden birkaçının birlikte kullanılması önerilir. Bu teknikler motivasyon teknikleri ve koşullandırma tekniğidir. İç çamaşırına veya yatak çarşafı üzerine konan, ıslanmaya duyarlı bir parçası olan sistem idrar kaçırmaya başladığı an ses uyarısıyla çocuğu uyandırır. İlk günlerde çok yararlı gibi görünmese de 6-8 haftalık tedavi ile sonuç alınabilmektedir. Alarm sistemleri hem gece yatağını ıslatma hem tedavisi süresince hem de tedavi sonrasında başarılıdır. İlaç tedavisi ise doktor tarafından önerilen dozda ve aksatılmadan alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki ilaç kullanımındaki aksama tedavi sürecini başa döndürecektir. İlaçlar hekim tarafından belirlenecek şekilde dozu yavaş yavaş azaltılarak kesilmelidir" dedi.

"SABIRLA TEDAVİSİ EDİLİRSE ÇOCUK ALTINI ISLATMAK DERDİNDEN KURTULUR"

İlaç tedavisinde böbreklerin idrar oluşturma hızını azaltacak ilaçların kullanılmaması gerektiğinin altını çizen Erdem, sözlerini şöyle tamamladı:

"Ana maddesi desmopressin olan ve ağızdan alınarak kullanılan bu ilaç gece boyunca idrarın daha az salgılanarak mesanenin dolma zamanını uzatır. İlaç kesildikten sonra gece işemeleri tekrarlayabilir. Böyle bir durumda doktorunuzla görüşün. Tabi tedaviye zor cevap alınan çocuklarda çeşitli yöntemler birlikte kullanılabilir. Bazen de yöntem değiştirerek her aşamada bir tanesinin kullanılması gibi yaklaşımlar daha çabuk sonuç verir. Gece işemeleri tedaviye rağmen tekrarlayabilir. Ancak sabırla yeniden ele alınır ve tedavi edilirse her çocuk sonunda sabah altı ıslak kalkma derdinden kurtulur. Erişkin yaşta gece işemeleri devam eden insan yok denecek kadar azdır.
0 yorum

Recent Post

Anasayfa Hastalıklar Beslenme Çocuk Hastalıkları Diş Hastalıkları Diyet Hamilelik Kanser Kürtaj Sağlık Şeker Hastalığı Zehirlenmeler Ameliyat Videoları Normal Doğum İzle Sağlıklı Yaşam Stres Saç Sorunları Mide Hastalıkları Romatizma Cilt Hastalıkları Beyin Hastalıkları
 
Copyright © 2011-2013. Sağlıklı yaşam, hastalıklar, belirtiler, dikkat bozuklukları, psikolojik rahatsızlıklar, tedavi - Bu Sitekideki Yazı ve Makaleler İzinsiz Kullanılamaz